14 Temmuz 2011 Perşembe

O..... çocuklarının önemi üzerine


Hayır, büyük haksızlık ediyoruz ''o..... çocuklarına''. Ama meselye girişmeden önce, ''o.... çocukları'' lafını kullandığımdan dolayı özür dilemek istiyorum. Kimden ve ne için diye soracak olursanız, hemen başlıyayım;

Birincisi, her nevi keleklik yapanların annelerine yönelmiş bir küfür olduğundan dolayı. Onların bir suçu yok ki. Kusuru bakmayın analar sözüm meclisten dışarı.

İkincisi; Anneleri gerçekten ekmeğini fahişelikle kazanan çocuklardan. Kusura bakmayın çocuklar, sizler annenizi seçerek dünyaya gelmediniz ki sizin bir suçunuz olsun. Bu lafın sizlerle uzaktan veya yakında hiç bir ilgisi yok.

Üçüncüsü; Yukarıda sözünü ettiğim çocıkların annerinden, yani cinselliğini para karşılığı satan kadınlardan özür dilemem lazım. Kardeşlerim, sizin bu işi yapmanız, sizin ne kötü nede iyi bir insan olduğunu belirler. Toplumsal meselelere girmeden söyliyeyim. Bu lafı sizleri kullanarak başkalarına hakaret amacını gütmüyorum. Hepinizden tekrar tekrar özür dilerim. Belki bu yazıyı sonuna kadar okursanız beni muhakak hoş göreceksiniz ve gerçekten belli bir insan karakterini simgelemek için türkçede başka bir terim olmadığını anlayacaksınız.

Tamam şimdi konuma dönüyorum ...
Şimdi şöyle bir sahne düşünelim; 
Torosların Akdenize bakan yüzündeki Değirmenoluk köyündeyiz. Bu köyde mehmet adlı yakışıklı ama anası ile zor zar geçinen gariban bir genç, aynı köyün kızı hatçeye aşıktır. Hatçede onu sevmektedir. Biraraya gelmeleri hemen hemen imkansızdır. Her ikisini tüm diğer köylüler gibi Abdi ağanın kullarıdır. Hiç bir servetleri veya gelirleri yoktur. Dahada kötüsü, babası hatçeyi abdi ağanın yeğenine söz vermiştir.

İşte böyle bir ortamda bizim mehmet gözünü karartır, abdi ağanın yanına varır, durumu açıkça anlatır. İşte böylesi umutsuz bir ortamda abdi ağa elini mehmedin omuzuna koyarak, ''Mehmet evladım, gönül kimi severse sultan odur. Hatçe kızımızın gönlü sende, seninki de onda ise, allahın bir araya getirdiği kullarını, insanoğlu ayıramaz. Harmanı kaldırır kaldırmaz, ağanız olarak düğününüzü ben yapacağım. Hatçe kızımın çeyizide benden. Yeğenim olacak o zıpırla ben konuşurum. Siz hiç endişe etmeyin. Hayırlı uğurlu olsun. Öp bakayım elimi.''

İşte sorun bu..

Peki diyeceksiniz, sorun bunun neresinde? Abdi ağa babacan, halden anlar, şeker gibi bir ağa, hemen sorunları çözdü.

Hayır efendim, bu abdi ağa babacan olamaz, o bir ''o..... çocuğu'' olmalı. Yoksa neden gürlesin  toroslardan, neden yaylım ateşe dirensin karısı doğum yaparken, hangi zalimleri vursun, mehmet? O..... çocuğu abdi ağa olmadan ipsiz mehmetten  ''İnce Mehmet'' olmaz. Onu kahraman kılan bu abdi ağa denen  o..... çocuğudur.

Düşünün, orta çağlarda ahır uşaklığı yapan adamın biri beyine eğri büğrü görünen bir tayı gösteriyor ve bu tayın beyine yakışır bir binek atı olacağını iddaa ediyor. Beyde bunun üzerine, ''pek bir şeye benzemiyor bu tay ama yinede beyini düşündüğünden dolayı al sana bir gümüş akçe''. Gerçekten yıllar geçer tay büyür, çok şahane bir kır at olur. Bey buna çok sevinir. Bu ahır uşağının oğlunuda yanına alır. Ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşarlar.

Yok devenin nalı. 

Eğer bu hikaye aynen yukarıdaki gibi işin içinde ''o..... çocuğu'' olmadan geçip gitseydi, hiç kimse bu meseleyi anımsamazdı. Ama iyi ki bu bey, yani bolu beyi sağlam bir o.... çocuğudur. Köroğlunun efsanesini ona borçluyuz. 

Hazır elim değmişken, diğer o.... çocuklarınada teşekkür edeyim;

Sağolasın hızır paşa, pir sultan abdalsız bırakmadın bizi. Nur içinde yat Altdorf' un beyi Gessler, sen olmasan nereden bilecektik Wıllhelm Tell'in kim olduğunu? Heykelini dikmemiz lazım saygıdeğer o... çocuğu Claudius bize Hamlet'i hediye ettiğin için. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder