13 Mart 2012 Salı

Umut neden Orhan Gencebay gibi meşhur bir şarkıcı olamadı?


İçinizde bu hikayeyi bilenler ve söz konusu kişiyi tanıyanlar itiraz etmeden, hemen baştan söyliyeyim. Burada söz konusu olan kişinin gerçek adı Umut değil, onu böyle adlandırmamın sebebi ise gayet basit. Internette tüm aramalarıma rağmen bir türlü bulup, bu ortak anımızı yayınlamak için müsadesini alamadım. Bu sebebten dolayı bu anımda onu umut diye adlandıracağım. Gayet tabii ki, diğerlerinin adları gerçek adlarıdır.

Umut, bizim oturduğumuz çekmece caddesinde, bizden iki ev ileride otururdu. Onların üzerinde de bizim yeşilköy jimlastikte futbol oynayan ve (rüzgarın oğlu)  vasil otururdu.

Kısaca değineyim. Bu vasilin özelliği müthiş hızlı koşabilmesiydi ama genellikle verilen pastan daha hızlı koştuğu için topları hep arkasında bırakır ve o zamanlar antrönörümüz olan toros abiyi çileden çıkartırdı. Bizler ona pas vermeye çalıştığımızda, pastan ziyade şut çekmemiz gerekirdi. O dönemlerde rahmetli toros abiyi çıldırtan sadece bizim vasil değildi. Ama bu anılara başka bir yazıda yer vereceğim.

Yine dönelim umut meselesine. İriyarı, güçlü kuvvetli biri olan umutun kendine has bir takım özellikleri vardı. Bu o dönemki özelliklerinin en başında onun çocuksu hayalciliği ağır basardı. Bazen çok önemli bir kitap okuduğunu ve artık mars gezegenine uçabilecek bir füze yapabileceğini, bazende tavşan çiftliği kurarak milyoner olacağını veya buna benzer şeyleri kesinlikle inanarak anlatırdı.

1971 yılının yaz tatili.


Yine her zaman yaptığımız gibi tüm arkadaşlarla reks sinamasına gittik. O akşamda  Orhan Gencebay’ın baş rolünü oynadığı ‘Bir teselli ver’ adlı bir film oynuyor. Amacımız film bakmak değil, rekse gitmek. Her neyse film bitti, evlere dönüyoruz. Umut birdenbire başladı, ben bu ‘Bir teselli ver’ şarkısını Orhan Gencebay’dan daha iyi söylerim diye iddaa etmeye. Bizlerde hadi söyle duyalım bakalım dedik.

Umut hakkında muhakak çok şeyler iddaa edilebilinir ama müzik yeteneği olduğunu kimse iddaa edemez. Umut şarkı söylemeye başladığında, hiç kimse onun hangi şarkıyı söylediğini çıkartamazdı. Çünki söylediği şarkıdan çok, sanki bir insanın boğazlanmasını andırıyordu. Üstelik o ‘şarkı’ diye adlandırdığı bu naraları avazı çıktığı kadar icra ederdi.

Bir teselli ver,
Bir teeeeeeeeeselli ver,
Yarattığın mecnuna,
Bir teeeeeeeeeselli ver.

O akşam evelere gelinceye kadar bu yeri göğü inleten ‘Bir teeeeeeeeeselli ver’i dinledik.

Daha sonraki günlerde umut artık kafaya takmıştı. Meşhur bir şarkıcı olarak bir filmde başrolü aynayacaktı. Kardeşim Cengiz ve ben, sabahları çiroza yüzmeye giderken ilk önce karşı apartmanda oturan hasanı daha sonra aynı apartmanda oturan vasili ve umutu alırdık. O günlerde vasil ‘yahu bu umut çıldırdı. Herif sabahtan akşama kadar  Bir teeeeeeeeeselli ver diye naralar atmakta’ diyordu.

O zaman benim aklıma şeytani bir fikir geldi. Başladım umutu iyice kafakola almaya.

Ben;
Umut bu ses bende olsa hiç durmam hemen bir rejisöre gider, kendimi ona tanıştırırım ve ne denli şahane bir şarkıcı olduğumu ispat ederim. O da bana ‘vay be gel bir film yapayım, sende baş rolde oyna’ der.

Umut;
Ama ben rejisörün nerede oturduğunu bilmiyorum ki.

Ben;
O meseleyi sen bana bırak. Ben biliyorum rejisörün nerede oturduğunu. Adam hemde yeşilköyde oturuyor. Ama önce senin biraz sıkı çalışman lazım.

Umut;
Nasıl çalışayım?

Ben;
Mesela aynen Orhan Gencebayın yaptığı gibi şarkının bazı bölümlerinde sesini titreteceksin.

Umut;
Neresinde?

Ben;
Mesela  ‘Aramızda başka, Biri var ise, tertemiz aşkımı, Bana geri ver.’ Dörtlüğünde ‘tertemiz’ kelimesini söylerken yaptığı gibi. Aynen sende sesini titretmen lazım.

Umut;
Aramızda başka,
Biri var ise,
tertemiiiiiiiiz aşkımı,
Bana geri ver.

Ben;
Harikasın, sesi titremeye devam.

Ben bunu yaparken asıl amacım, Can, Cengiz, Vasil, Hasan gibi umutun şarkı söylemesinden bezmişlerin damarına basmak.

Artık umut iyice coşmuştu. Günlerdir sesini iyece titreterek naralar atmaya devam ediyor.

Sevenin halinden,
Sevenler anlar,
Gel gör şu halimi,
Bir teselli ver.

Ama bu seferde bana ‘hani sen beni rejisöre götürecektin’ diye söylenmekte. Baktım olacak gibi değil. Tamam, dedim bu akşam reksten dönerken sana rejisörün nerede oturduğunu göstereceğim. Sende tam onun evinin önünden geçerken ‘Bir teselli ver’ şarkısını söylesin. Rejisörde ‘yahu bu güzel ses nereden geliyor? Koşun şu adamı derhal bulun’ der.

Umut;
Gerçekten mi?

Ben;
Tabii, bütün meşhur şarkıcılar böyle tesadüflerin sonucunda keşfedilmişlerdir.

Umut;
Söz mü?

Ben;
Söz.

Diğer arkadaşlara bu planı anlattım. Sinama dönüşü her hangi bir evi umuta göstereceğiz ve ona naralar atarak, Bir teeeeeeeeeselli ver’ i söylemesini sağlayacağız.

O gece reksten çıktık. Yola döküldük. Umut çok heycanlı. Yarı karanlık sokaklardan geçiyoruz. Köşede üst katındaki balkonunda ışıklar yanan bir ev gördüm. İnsanlar yaz gecesi oturmuşlar sohbet ediyorlar.

Ben;
Tamam umut geldik. Şu balkonu görüyor musun? İşte rejisör orada oturuyor.

Umut;
Vay be, ben bunca yıldır hep bu evin önünden geçerim. Burada bir rejisörün oturduğunu bilmiyordum. Ama şimdi çok heycanlıyım. Elim ayağım titriyor.

Ben;
Sakin ol. Şöyle bir iki kere öksür, sesin açılsın. Bizler hemen köşeye saklanacağız ki rejisör sadece seni görsün. Hazır mısın?

Umut ‘hazırım’ dedi ama bu sefer sesi geçektende titriyordu.

Bizler köşeye saklandık. Umut bir kaç adım sonra tam balkonun altındaydı. Derin bir nefes aldıktan sonra bastı narayı;

Bir teeeeeeeeeselli ver,
Yarattığın mecnuna,
Bir teeeeeeeeeselli ver.

Balkondan bir erkek sesi;
Sus ulan hayvan herif. Kes sesini.

Umut bize dönerek;
Rejisör kes sesini dedi.

Ben saklandığım köşeden;
Hiç takma, o şarkıcıları denetmek için hep böyle yapar.

Diğer arkadaşlar;
Sesini titretmeyi unutma umut.

Umut bizden aldığı cesaretle;
Aramızda başka,
Biri var ise,
tertemiiiiiiz aşkımı,
Bana geri ver.

Bu sefer balkondan bir kadın sesi;
Aaaa herif sapık mı ne?

Umut;
Ben zaten her acının,
Tiryaaaaaaakisi olmuşum,
Ömür boyu bitmeyen,
Dert ile yoğrulmuşum.

Balkondaki adam;
Kes ulan...

Bizler umuta;
Dayan umut, sesini titret..

Umut;
Aşkın zehir olsa,
Yine içerim,
Yolun ecel olsa,
Korkmam geçerim.

Gece yarısı sokakta yer gök inliyor. Bizler sakladığımız yerde gülme krizleri geçirmekteyiz.

Ama umut kesin karalı;

Yeter ki sevdim de,
Ben bu aşk ile,
Dünyanın kahrına,
Gülüp geçerim.

Bu sefer sadece balkondakiler değil etraftaki komşuları da bağırmaya başladılar;
Kes sesini sarhoş herif. Yeter ulan.

Bir teeeeeeeeeselli ver.

İyice tepesi atan balkondaki adam;
Bekle ulan, geliyorum senin tesellini vermeye.

Artık iş ciddiye binmişti. Ama rejisörün tüm bunları onu denetmek için yaptığından emin olan umut tehlikenin farkında bile değildi;

Gülemem sevdiğim,
Ben sensiz aaaaaah yaşayamam.

Adam birdenbire kapının önüne çıktı. İçimizden biri, eğer aklımda yanlış kalmadıysa vasil yerinden fırlayarak umutu kolundan tuttu ve onu çekerek koşmaya başladı;

Kaç umut, kaç. Rejisör geliyor.

Hepimiz bir yöne dağılıp kaçtık. Biraz sonra mahallede tekrar bir araya geldiğimizde açıklama yapmak zorunluluğunu hissettim;

Galiba ben yanlışlıkla rejisörün evi diye başka bir evi gösterdim. Yarın doğru evin önünde yine aynısını tekrar ederiz.

Ama umut o geceden sonra meşhur şarkıcı olmaktan vazgeçmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder