13 Nisan 2017 Perşembe

Çok iyi tanıdığımız bir pilot ve onun dürüst katili

İnsanlığın barbarlıkta yarıştığı savaş günlerinden biri olan, 31 Temmuz 1944 günü, güneşli bir yaz günüydü, akdenizin üzerinde.

Korsika adasından, saat 8.45 te ''özgür fransa'' bandıralı, silahsız, iki motorlu, çifte gövdeli Lockheed P-38 Lightning tipi bir keşif uçagı havalandı. Görevi, Grenoble kenti çevresindeki alman nazi ordularının hareketlerini izlemek.
Pilot, uçuş seviyesine ulaşır ulaşmaz, derhal kuzey-batıya yöneldi.
Bu, gönüllü olarak görev yapan bu 44 yaşındaki pilotun son son uçuşu, bir daha geriye dönmeyecek.


Pilot olarak, deneyimli olduğu kadar maceraperest ve gözünü budaktan esirgemeyen biriydi. Defalarca uçağı düşmüş, afrikada, güney amerikada ilk gece uçuşları ile posta ve kargo sistemlerini hayata geçirmiş biri. Ama onun bu yanı değil, onu unutulmaz kılan...

Bu pilotu hepimizi tanırız ama pilot olarak degil..

''Senin gezegenindeki insanlar'' dedi Küçük Prens.
''Tek bir bahçeye beş bin gül dikiyorlar ama yinede aradıklarını bulamıyorlar...''
''Evet bulamıyorlar '' diye yanıtladım onu.
''Halbuki, aradıkları tek bir gülde ya da bir yudum suda olabilir.''
''Haklısın'' dedim. 
Bunun üzerine küçük prens şöyle dedi:''Ama gözler gerçeği görmez ki. 
Yüreğiyle aramalı insan.''

Tanıdınız mı şimdi pilotu? Evet yanılmıyorsunuz, tabii ki tanıdınız, küçük prensin yazarı Antoine de Saint-Exupéry, bu pilot.
''Yıldızlar kimin ?''
''Ne bileyim ben? Hiç kimsenin.''
''Öyleyse benim. Çünkü bunu ilk akıl eden ben oldum.''

Aynı gün saat 11 civarı Marsilya yakınlarından nazi almanyası bandıralı, bir Messerschmidt 109 tipi bir avcı uçağı havalandı. Görevi marsilya - toulon arasındaki bölgeyi izlemek. Bu uçağın pilotu Horst Rippert isimli 22 yaşında genç bir insan. Savaştan sonra bir radyoevinin muhabiri olarak çalıştıktan sonra, 60lı, 70li yıllarda alman televizyonunun en meşhur ve en sevilen spor muhabiri olacaktır, bu genç insan..

Ve yarım saat sonra iki uçak akdenizin üzerinde karşılaşırlar. 
Yer 43° 10′ 30″ Kuzey5° 24′ 10″ Doğu. Küçük adaların arkasındaki marsilya sahili görünmekte.



''İnsanlar nerede? Çölde biraz yalnızlık duyuyor kişi...'
''İnsanların arasında da yalnızlık duyulur' dedi yılan."

Alman pilot çok yaşlı bir insan olarak, şöyle anlatacak bu karşılaşmayı;

Birdenbire çifte gövdeli Lightning'i gördüm, hayretler içinde kaldım. Bu uçaklar en azından benim uçağımın uçabileceği iki katı daha yüksek bir seviyeden uçarbilirler. Ne arıyordu bu savaş alanında? Neden bu kadar alçaktan uçuyordu? Beni görsün ve derhal onu takip edemeyeceğim kadar yükselsin diye, bir yarım daire uçtum önünde. Nedense hiç bir tepki göstermedi pilot. Hiç bir şey olmamış gibi uçuşuna devam etti. Önce yükseldim, uçağımın burnunu tam üzerine eğdim ve kanatlarını hedef alarak, kurşun yağmuruna tuttum. Lightning birdenbire düşmeye başladı...

Bu olaydan bir kaç gün sonra birliğin yemekhanesinde 7 yada 8 genç pilotlar yemek yerken, yanımıza birliğin telsizcilerinden biri geldi ve özgür fransa havacı birliklerinin şifrelenmemiş bir haberini duyduklarını, bu haberde Antoine de Saint-Exupéry nin bir uçuştan geri dönmediğini anlattıklarını, söyledi. Sanki o anda masaya bir yıldırım düşmüştü. Tüm oturanlar ellerindeki, çatalları, kaşıkları bıraktılar. Tek kelime konuşmadan önümüze baktıktık, hepimiz. Sadece küçük prensin yazarı olduğu için değil, pilot olan veya olmak isteyen her genç insanın büyük kahramanıydı o. ''Gece uçuşu'' kitabını hepimiz defalarca okumuştuk.

Bütün üzüntüler zamanla geçer, dedi.  Bir gün üzüntün geçince beni tanımış olduğuna sevineceksin. Hep dostum olarak kalacak, benimle birlikte gülmek isteyeceksin. Koşup pencereyi açacak, gökyüzünde sana benzeyen dostlarını göreceksin. 
Onların şaşırmasına "Evet, ne olmuş, yıldızlara bakarken gülerim ben." diyeceksin.

O anda içime bir şüphe düştü, acaba ben miydim onu vuran? Hayır, imkansız. Ne kadar saçma bir düşünce, dedim kendi kendime. Yıllarca hep bu şüphe ve teselli ile yaşadım. 

Ama 2000 yılında az önce tarif ettiğim yerde, denizin dibinde bir Lightning uçağının enkazı bulunmuştu, bu benim vurduğum uçağın enkazı olduğuna emindim. 2004 yılında duymaktan korktuğum haberi duydum basında. Bu uçak motor numarası ile şüphe götürmeyecek bir şekilde Antoine de Saint-Exupéry'nin uçağı olarak belirlenmişti. Bu andan itibaren kesindi, gençliğimin kahramanını vurduğum. 

Utanç, şaşkınlık ve kararsızlık karışımı bir duygu içindeydim. Bir ara basına kendiliğimden yönelmeyi düşündüm ama basın mensüplarının olası tepkisini aklımdan geçirdikçe (emekli olmuş eski bir gazeteci kendini, ''Saint-Exupéry'i vuran benim'' iddası ile ön plana çıkarmak istiyor). Ne yapabileceğimi bilemiyordum.


''Ben, şimdi gülümden sorumluyum'' diye tekrarladı küçük prens, unutmamak için.
"Ölene kadar sorumlusun gönül bağı kurduğun her şeyden " dedi tilki..


İki yıl sonra 2006 yılında, günün birinde Lino von Gartzen diye biri telefon etti ve Antoine de Saint-Exupéry ölümü konusunda yıllardan beri araştırma yaptığını, şimdiye kadar 1100 kişi ile konuştuğunu ve benim ismiminde listesinde olduğunu söyledi. İşte beklediğim an gelmişti. Ona şöyle dedim, ''Sayın von Gartzen, onun katilini aramanız şu anda sona erdi''. Hayretler içinde kaldı, önce bana inanmadı. Sordu, uçağın hangi kanadı vuruldu? Şu adanın hangi yönündeydiniz? gibi şeyler. En sonunda bana ''Şimdi hiç şüphem kalmadı'' dedi.

Bir kaç gün sonra tüm basın organlarında bu konu vardı. Bir utançtan çok, beni ezen bir şüphe gitti ve huzur buldum, desem yalan olamaz. 

Tarihin bir suçu deyip geçmek istemiyorum ama onun bana bir kin ve düşmanlık duymadığına eminim, tüm yüreğimle hissediyorum..


Yıldızlardan birinde ben yaşıyor olacağım.

Ben gülüyor olacağım bir tanesinde.
Ve geceleyin gökyüzüne baktığında
Bütün yıldızlar gülüyor gibi olacak…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder