9 Haziran 2011 Perşembe

Tarihin ıska geçtiği anlar_1


Karl Marx'ın meşhur bir sözü vardır; '' Tarihte vakti gelmiş bir fikir kadar güçlü bir şey yoktur.''

Gayet tabii ki, bunun terside doğrudur. ''Tarihte vakti gelmemiş bir fikir kadar anlamsız bir şey yoktur''

İşte böyle anlarda tarih olayı ıska geçiyor. İnsanlar bilincine varmadan bir takım icatlar, keşifler yapıyorlar ama ne önemini nede yaratacağı etkinliklerden haberleri var.

İşte böyle örneklerden biri şu yukarıda, 1992 yılında (ölümünden üç yıl önce çekilmiş) resimde gördüğümüz adam; ismi Konrad Zuse.


Bu babacan görünümlü adam, 22 Haziran 1910 da Berlin-Wilmersdorf orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Babasının tayinleri dolayısıyla çocukluğu bir kaç şehirde geçer. 1928 yılında liseyi bitirip yüksek öğrenime başlar. Kendi değimi ile pek başarılı sayılabilecek bir öğrenci değil. Zor zar okuyarak, 1935 yılında diplomasınıda yaparak mühendis çıkar.

Berlin yakınlarındaki Henschel uçak fabrikasında işe başlar. Bu fabrikadaki görevi, uçak gövde ve kanat titreşim sağlamlığının hesaplarını yapmak.  Bu işte bir mesele onun dikkatini çeker. Aslında her zaman aynı işi yapmaktadır. Geçerli sayılan formülün uçak kanadı tipine göre ana verilerini değiştirerek hep aynı hesaplamayı yapmaktadır. Yine kendi anlatımı ile ''zaten pek hesap kitap çalışkanlığı olmadığından'' düşünmeye başlar. Acaba bu can sıkıcı hesap işini bir makina yapamaz mı? Tabii ki o zamanlar mekanik (çevirme kollu) hesap makinaları var ama bunlar sadece insana biraz vakit kazandıran ve otomatik olmayan hesap cetvelleri gibi birşeyler.

Konrad düşünmeye başlar. Kendi evi dar ve küçük olduğundan anne ve babasının evinde kendine bir atölye kurar. Her boş vaktini adayarak, bir hesap makine yapmayı becerir. Bu hesap makinasının adını Z1 koyar (Z soyadının ilk harfi). Mekanik sistemle yaptığı bu makine, hesaplamalar ardı ardına yapılması gerektiğinde hep takıntı yapar. Bakar bu olacak gibi değil, yeni bir makina yapmaya karar verir. Bu makinanın mekanik değil, elektrikli olması gerektiğine karar verir. 

Şimdi önüne bir takım yeni bir sorunlar çıkmıştır. Bir sayı veya harf elektrik akımı ile nasıl yazılır? Konrad'ın aklına telgraf gelir. Uzun ve kısa çizgileri birbirlerine kombine ederek, harfle, sayılar iletilebiliniyor ama o zamanlarda elektrik akımını kısa süreli kontrol etmek için röleler kullanılmakta. Bu röleler aynı kapı zilinde olduğu gibi bir elektro mıknatısla devreyi açıp kapatabilen elektriksel bir anahtar. Yani ya açık yada kapalı. Konrad' ın hemen aklına okulda öğrendiği daha doğrusu öğrenmek zorunda kaldığı, büyük alman matematikçisi Leibniz' in 18. yüzyılda tanımladığı ikili kod sistemi gelir. Bu ikili kod yazım şeklini rölelerle hayata geçirmek mümkün.

Hemen işe koyulur . Ve sonucunda savaş yılı olan 1941de, Z3 adını verdiği bir makina yapmıştır. İşte bu makina dünyanın programlanabilen ve günümüzdeki anlamı ile ilk bilgisayarıdır. 

Konrad bu icadını uçak fabrikasındaki kısım şefine gösterir ve bu makina ile haftalarca süren uçakların sağlamlık hesaplarını bir kaç dakikada yapabileceğini söyler ve bir gösteri ile ispat eder. Daha sonra fabrikaya taşınan bu aleti şirketin yönetimine de gösterir. İçlerinde nazi partisinin üst kademe yöneticilerininde bulunduğu yönetim kurulu başkanı sorar ''Bu alet uçak sağlamlık hesapları dışında başka bir şey yapabilir mi?''

Konrad bambaşka bir konudan örnek verebilmek için veya kendi anılarında okuduğumuz üzere; ''o anda aklına başka bir şey gelmediği için'' şöyle bir örnek verir;

''Sayın yönetim kurulu üyeleri, bildiğiniz gibi dünyadaki tüm insanlar uzaktan veya yakından birbirleri ile akrabadır. Bu akrabalık, eğer dine inanıyorsanız ademle havvadan dolayı, eger inanmıyorsanız bilimin ortaya çıkardığı gibi hepimizin tek bir insan tipinden olduğundandır. Bu makinaya her insanın anne ve babalarının kim olduğunu versem ve aylarca, belkide senelerce makinayı çalıştırsam. Tüm dünyadaki insanların birbiriyle nasıl akraba olduğunu ortaya çıkarabilirim.''

Birden o ana kadar olumlu bir ortamda süren toplantı sanki bıçakla kesilmişti. Konrad nazilerin faşist-ırkçı ideolojisini unutup tüm insanların akrabalığından bahsediyor. İşte böyle kritik bir ortamda kısım şefi hemen sözü alıp ''Sakın bu genç, tecrübesiz memurumuzun lafı burada yanlış anlaşılmasın, böyle bir basit hesap makinası bile en sonunda alman ırkının ne denli üstün bir ırk olduğunu ispat edebilir. Ama şimdi emin olun bu makina sadece sağlamlık hesapları yapabiliyor.''

Yönetim kurulu üyeleri toplantının sonunda makinanın fabrikada kullanılmasına izin verirler. Fakat fabrikanın nazi müdürü bu hesaplar için neden böyle şakır şukur sesler çıkartan, koskocaman makinaya gerek duyulduğunu anlamadığını söyler. Hatta sonun da ekler; ''Ne kadar şaçma bir makina''.

Bu ilk bilgisayar 1943 yılında müttefik güçlerin fabrikayı bir bombalaması sonucunda yanar. 

Bence burada iyi ki tarih ıska geçmiş. Eğer naziler bu ''saçma makine'' ile neler yapılacağını anlasalar, kaç insan daha hayatını kaybedecekti?

1 yorum:

  1. Çok güzel bilgi...Saol dostum CEM ÜRÜNDÜL...İyi ki varsın.İyiki seni yeniden bulabildim...

    SCANAN

    YanıtlaSil