18 Ağustos 2012 Cumartesi

Türkçenin çölünde aç, susuz kalmışken...

Bundan iki gün önce posta kutusundan posta kurumundan adıma bir paket geldiğini ve evde kimse olmadığı bizim semtin postahanesinden alınması gerektiğine dair bir not  çıktı. 

İlk aklıma gelen bana her ay muhasebe raporlarını, tüm ricalarıma rağmen diğer her normal şirket gibi EMail aracılığı ile değilde içinde koskocaman bir dosya bulunan mavi kartonlu paketle yollayıp beni kızdıran şirketin yolladığı paket olacağıydı. 

Kızgın bir şekilde postahaneye gittim. Elimdeki duyuru notunu memura verdim. İki dakika geçmeden elime beyaz küçük bir paket tutuşturdu. Hayretler içinde kaldım. 

Paket sevgili dostum Enginden (Bozdağ) geliyordu. Tüm kızgınlığım bir anda geçti. Postahanede bir yere oturup hemen açtım. İçinde iki muhteşem kitap. Birincisi içinde kaydını 60lı yılların başında Pariste Bedri Rahmi Eyüpoğlu'nun yaptıgı, Nazım Hikmetin kendi sesinden şiirleri olan bir CD olan Nazımın bir şiir kitabı. Gayet tabii ki Nazımın şiir kitapları bende çok ama hiç böyle kendi sesinden şiirleri kapsayan bir CD yoktu. 

İkinci kitap ise başlı başına bir sanat eseri. Goethe şiirleri türkçe ve almanca olarak. Şahane bir şey benim için. Goethe' yi hiç türkçe okumamıştım galiba. Çoğunu tanıdığım bu şiirlerin türkçesini okumak ve ''demek ki bu mısrayı usta çevirmen Ahmet Cemal türkçeye böyle aktarıyor'' diyebilmek, hayrete düşmek. 

Son türkçe kitabımı (Masumiyet müzesi / Orhan Pamuk) aylar önce okuyup bitirmiştim. Yani türkçenin çölünde aç, susuz kalmışken elime Enginin yolladığı bu kitaplar geçti. Aynı çölde susuz kalmış bir kişinin tertemiz soğuk suyu olan bir pınarı bulması gibi şimdi her boş vaktimde bu kitaplarımla başbaşayım. 

Sağolasın Engin.. 

1 yorum:

  1. Sevgili Cem Dostum böyle susuz kalmalara can kurban benimki de bir damla sudur işte,mesafe olarak uzak ama kalben yakın bir dostuma.Böylesi sususzluk çöllerine çokça vahalar olsun her daim.Hele ki o vahalar birde Türkçe konuşup anlıyorsa değme keyfine...

    YanıtlaSil