18 Nisan 2014 Cuma

Buzdolabındaki kitap

1980 li yılların ilk yarısında bir cuma akşamı çok yorgun evime geldim. O gün, öğleden önce çalışmış, öğleden sonra sayısız derslere girmiştim. Aklımda yanlış kalmadıysa..

Eve gelir gelmez, ceketimi sandalyanın üstüne attıktan sonra yaptığım ilk iş budolabını açmak oldu. Bütün gün bir şey yiyecek vakit olmamıştı. O yıllarda sadece bende değil, tüm arkadaş çevremde de, buz dolaplarının içleri, olumlu anlamda ifade edecek olursam, çok ''mütevazi'' olurlardı. Biraz peynir, biraz salam, margarin, bir-iki yumurta, belki bir iki domates, bir kaç küçük şişe bira ve yarım şişe şarap. Dolaptaki şarapların genellikle yarım olmasının sebebi ise basit, paramız yettiğinden şarap alırdık ama aldığımız akşam daha dolaba koymadan hemen iki kadeh içerdik, yani dolaba şarabı (kırmızı, beyaz ayrımı yapmadan) ancak ilk kullanımdan sonra koyduğumuz içindi. O dönemlerden kalma bir alışkanlığımdır, kırmızı şarabı da beyaz şarap gibi soğuk içmek.

Dolabı açar açmaz, hemen gözüme çarptı, peynirin, salamın yanında bir paket duruyordu. Hemen aldım açtım. Bir kitap ve kapağının arkasına güzel el yazısı ile bana hitaben yazılmış bir satır;
''İlk önce buzdolabına bakacağından emindim. Bu kitabı derhal okumanı tavsiye ederim, hoşuna gideceğini biliyorum.''.

El yazısı o zamanlardaki sevgilimin el yazısıydı. Tanıştığımız bir kaç ay olmuştu, ayrı evlerimiz vardı. Bazen ben onda, bazen de o bende kalırdı. Dün akşam yine bendeydi ve benden sonra evden çıktığı için, kitabı gazete kağıdına sarıp, buzdolabına koymaya vakti olmuştu. Onun özelliklerinden birisiydi bu. Mesela, arabanın silgeçinin arkasına bana yazdığı bir mektubu sıkıştırmak, bir elmanın üzerine şiir yazmak veya gazete ve dergilerden kestiği harflerden oluşan, ilk bakışta şantaj mektuplarına benzeyen karakterli davetiyeler üretmek gibi..

Bu seferde buzdolabında bir kitap.

Kendime yiyecek birşeyler ve biraz şarap alıp, kitapla mutfaktaki küçük masaya oturdum. Tüm yorgunluğuma rağmen, okumaya başladım. Satırlar, sayfalar, şarap. Bir türlü elimden bırakamıyorum. Yatağa yattım, okumaya devam.

Sabah kalktığımda, yatağın yanındaki ışık hala yanıyordu. Kendime kahve yaptım. Yine kitaba devam. Aklımda yanlış kalmadıysa o hafta sonu her türlü planlarımdan vazgeçmiş, pazar günü bu kitabı bitirmiştim.

Hayatımızda bir kaç kitap vardır, ilk satırlarını okuduğumuz da bizlere ''vay be..'' dedirtebilen, hayretlere düşüren, bizleri alıp kendi dünyalarına götüren. İşte böyle bir kitaptı, Garcia Marquez' in ''Yüzyıllık yanlızlık'' adlı kitabı. Daha sonraki dönemlerde, hemen hemen tüm eserlerini okudum. Onun can sıkmayan, akıl vermek, insanları eğitmek gibi hastalıklardan uzak, insancıl ve efsanevi anlatımlarını ne kadar severdim.

Bu sabah okuduğum haberlerde Garcia Marquez'in dün 87 yaşında vefat ettiğini öğrendim. Genç yıllarımın bir dostunu kaybettim.

Nur içinde yat Gabo..
Sana binlerce teşekkürler.

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder