12 Nisan 2016 Salı

Polis zoruyla ''ali babanın bir çiftliği var'' şarkısını söylememin hüzünlü hikayesi..

Günlerden 18 Mart, cuma, öğlen saatleri. Hava günlük güneşlik. Bahar geldi, geliyor.

Her cuma olduğu gibi torunlarımı ana okullarından almak üzere yoldayım. İlk torunumun alacağım ana okuluna 400 yada 500metre kala bir bir dört yolun buluştuğu tehlikeli bir kavşağa geldim.

Gözlerime inanamıyorum..

Kavşağın tam ortasında iki tane minicik çocuk.


Sağa sola, kaşıdan gelen arabalara baktım. Hızla yaklaşmalar. Arabayı kavşağın ortasına sürdüm, sinyal ışıklarına yakıp, yola atladım. Arkamdam gelen araba beni sollayıp geçmeye çalıştığında son anda beni gördü ve frenlere bastı. Durdugunda arabının kaportasının sıcaklığını hissettim. Koşup ilk çocuğu yakalayıp kucağıma aldım. Korkudan ağlıyordu, ikincisi çığlık çığlığa bağırarak kaçmaya başladı. Karşıdan gelen arabaların onu görmesi imkansızdı. Korkunç bir şey..

Tam aynı anda, o zamana kadar görmediğim tasması ile köpeğini gezdiren yaşlıca bir adam, gelen arabaların önüne kendini attı. İlk araba son anda, adamı ve köpeğini ezmemek için çok sert frenledi. Şöför arabadan adama bağırmak için çıktığında, durumu hemen kavradı. Yaşlı adamın ikinci çocuğu yakalamasına yardım etti. Adam çocukla yanıma geldi. Yolun kenarındaki çimenlik bir yere geldik. Adama rica ettim, ikisinide tutmasını, arabamı kenara çekip trafiği açabilmek için.

Yaşlı adam zor zar iki minik şeytana sahip olmaya çalışırken, arabamı yolun kenarına çektim.

Yeniden çocukların yanına geldiğimde iki ikiz erkek çocuğu olduğunu anladım. 2 yada 2,5 yaşlarındadıydalar. Bu sevimli iki kardeşin hala göz yaşları yanaklarından süzülüyordu. Teselli etmek için başlarını okşarken, sorduk (gayet tabii almanca) ''Adın ne? İyi misin? Korkmayın herşey geçti'' diye. Çocuklar endişeli, korku dolu bakıyorlar.

Biraz dikkatlice baktım, simsiyah saçlı bu iki çocuk alman değillerdi.

Bu arada yaşlı adam nerdeyse eşek büyüklüğündeki (ne cinsi ise?) köpeğini çocukların önüne yatırdı. Çocuklar başladılar köpeği okşamaya. Bu arada cep telefonumu çıkarttım, polise telefon etmek için. Bunu gören çocuklar başladılar ağlamaya. Hemen telefonu yine cebime koydum.

Yaşlı adam bana ''bu çocuklar galiba yabancı, anlaşamayacagız gibime geliyor'' dedi. Aklıma türkçe konuşmak geldi. Sordum, ''ismin ne senin?'' Cevap vermediler ama şimdi yüzlerinde bir gülümseme var.

Bu arada çocuklardan biri kalktı, biraz kaçarmış gibi yaptı. Hemen anladım, bu bir oyundu. Kaçmak, yakalamak oyunu, tüm dünyada çocukların oynadığı gibi..

Yaşlı adama rica ettim, ben çocuklarken oynarken, polise telefon etmesi için.

Başladık koşup yakalamaya, yakalanmaya. Köpek iriside etrafımızda hoplayıp zıplamakta. Çocuklar anlayamadıgım birşeyler söylemeye çalışıyorlar ama bir an sanki türkçe ''yakala'' sözünü duyduğumu zannettim. Artık çocuklarla, anlaşamasak da türkçe konuşuyorum. Yaşlı adam yanımıza gelip, telefon ettiğini ve başka bir dilde çocuklarla anlaşabildiğime sevindiğini söyledi. Ona beni anladıklarından emin olmadığımı ama türkçe konuştuğumda daha yakın davrandıklarını anlattım.

Gerçektende beş dakika geçmedi. Oynadığımız çayırın yanında bir polis arabası durdu. İki polis indiler. Kadın polis, ''aaa, ne tatlı şeylermiş bunlar'' gibisinden bir şeyle söyliyerek, çocuklara doğru yürüdü. Polisi gören çocuklar hemen yanıma kaçtılar, ellerime yapıştılar.

Kadın polise olanları anlatırken, ellerimi sımsıkı tutan çocukların korkudan titrediklerini hissettim. Beni anlayıp anlamadıklarında emin olmadığımı da söyledim. Kadın da fark etti, hemen polis şapkasını çıkarttı, saçlarını açtı. Diger erkek polis telsizi ile merkezle temas kurmustu. ''Derhal kayıp arayan var mı? diye bakılacak'', dedi.

Kadın polis bana bu çocuklarla türkçe konuşmaya devam etmemi rica etti. Ben de başladım, hiç ipe sapa gelmeyen konularda konuşmaya, ''Bugün hava ne kadar güzel, bu arabanın rengi mavi'' falan filan gibi, ortamla alakası olmayan cümleler.

Kadın polis bana,
''bize polis okulunda böyle ortamlarda çocuk şarkıları söylememiz gerektiğini öğretmişler, bence çok doğru. Rica edeyim, hemen türkçe bir çocuk şarkısı söyleyin''. 
Yahu buda nereden çıktı? Ben en son türkçe çocuk şarkısını 50 yıl önce söylemişimdir. Ben bilmiyorum öyle şarkı.
Derhal ciddi olarak düşünün, özel bir ortamdayız, çocukları sakinleştirmemiz lazım.
Almanca ''Benim ördeklerim'' şarkısını söyliyeyim mi? 
Saçmaladınız iyice, onu ben de söyliyebilirim, türkçe şarkı dedik ya..
Sanki bir imtahandan geçmekteyim ve öğretmenler bana bilemeyeceğim bir soru sormuşlar. Beynimin içi bomboş. Düşünüyorum, aklıma kesinlikle birşey gelmiyor. O arada çocukları da lafa tutuyorum. ''Şarkı söylesek nasıl olur? Hadi bir şarkı da siz söyleyin, çocuklar''. Çocuklar yüzüme bakıyorlar, beklenti içinde.

İşte tam böyle köşeye sıkışmışken, birdenbire aklıma geliyor; Ali babanın bir çiftliği var. Kurtuldum. Hemen söylemeye başlıyorum. Ali babanın köpekleri, inekleri, kedileri. Gerçekten de çocuklar birlikte söylemeseler bile kafalarını sallayarak, gülümsiyerek bana eşlik ediyorlar. Kadın polis alkışlıyarak desteklemekte. Bir ara kadına şarkının içeriğinden bahsettim.

O arada erkek polis yanımıza gelerek, çocuklarını arayan annenin biraz sonra polislerle geleceğini söyledi.

Ama bu arada benim şarkıda, ali babanın hayvanları bitmişti, aklıma çiftlik hayvanı gelmiyor.
Kadın polis;
Neden sustunuz?
Çiftlikte hayvan bitti, aklıma başka birşey gelmiyor.
Ördekleri, kazları duymadım. 
Bir kaz, birde ördek ali babaya. Tabii ki kadın anlıyor, yine malzeme bittiği;
Filleri de unutmayın
Sormuyorum bile bu fillerin çiftlikte ne işi var diye. Mühim olan vakit geçirmek. Umarım bu çocuklar günün birinde filleri ali babanın çiftliğine koyduğum için beni effederler. Fil taklidi yapmaya çalışıyorum ama çocuklar sevinmekten çok, korkuyla yüzlerime bakıyor. Kadın poliste ''yahu böyle fil olur mu?'' dercesine, gözlerini çeviriyor.

O esnada ikinci bir polis arabası durdu, yanımızda. Arka kapı açıldı ve siyah saçlarını ve yüzünün bir kısmını örten beyaz başörtüsü, kot pantalonu, uzun hırkası ile genç bir kadın çıktı. Çocuklarına koştu, diz çöküp sarıldı ikisine. Anlamadığım bir dilde konuştular ama şu anda ne hissettiklerini, ne söylediklerini anlamak için dil gerekmiyordu. Bir süre sarılıp ağladılar.

Kadın polis yanıma geldi, fısıldar gibi kulağıma ''konuştukları dili anladınız mı?'' diye sordu. Tek kelime anlamdığımı söyledim. Genç anneyi getiren polislerden biri, bu kadının bir mülteci olduğunu, ailesi ile eski bir kışla binasında kaldıklarını anlattı. O anlattığı yer en azından 5 kilometre uzakta, demek ki bu minicik çocuklar oradan kaçmışlardı.

Polisler bu arada kendi aralarında bir şeyler konuştular. Polisin biri yanıma yaklaşıp, ''bu kadınla türkçe konuşmayı bir dener misiniz? Çünki başka bir sorun var, kadının yüzünün sol tarafını gördünüz mü?''  Şimdi baş örtüsü biraz kaymıştı. Yüzünün sol tarafı mosmor. Kadın da anladı, ne üzerine konuştuğumuzu.

Yanlarına yaklaşıp türkçe sordum ''Beni anlıyormusunuz?'' En fazlasından 20 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bu genç kadın birden bire hiç beklemediğim birşey yaptı.

Yerinden kalkarken ''anlarız ağam, anlarız'' dedi ve öpmek için elime sarıldı. Hemen elimi çektim ''bizde bu yok'' gibi şeyler söylemeye çalıştım. Ama bir süre elimi bırakmadı, titrediğini hissettim, aynen bir süre önce çocukları gibi.

Sakinleştirmeye çalıştım. Köpekli yaşlı adamında yardımların söz ettim. Onun da ellerini tutup ''sağ olasın baba'' dedi, teşekkür etti. Iraklı kürt olduklarını anlattı. Avrupaya gelmeden önce de bir süre türkiyede de yaşamışlar. Türkçesi çok eksik olmasına rağmen anlaşıyorduk. Biraz sakinleşmeye başladı. Yanımda duran polis ''hadi sorun o kim, neden vurmuş?'' diye iki de bir kulağıma fısıldamakta.
Ne oldu yüzüne, kim vurdu?
Yere düştüm ağam..
Polise tercüme ediyorum ama polis ''Eğer bize doğrusunu söylemezse, onunla hemen doğru kliniğe gideriz bu morarmanın düşmekten mi yoksa bir tokattan mı olduğunu tesbit ettirtebiliriz. Doğruyu söylesin, korkmasın ona birşey olmayacak''. Türkçeye çeviri.
Korkma kızım, doğruyu söyle, polis bilmek zorunda, yoksa bu işin peşini bırazmazlar.
Çocuklarının yanına yine diz çöktü. Şimdi uzaklarda bir yerlere bakıyor. Gözyaşlarını görüyorum, morarmış yanağından süzülen.
Üzülme kızım, bu zor günler geçecek. Güzel günler gelecek, Bu zorluklarını unutacaksın.  
Çocuklar gitti, beyim vurmuştur.
Tercüme ediyorum. Polisin biri ''Tahmin etmiştim'' diyor, sesinde öfke var.

Kadın şimdi korku ile bakıyor bana;
Polis beyi almasın, beni öldürür sonra.
Çeviriyorum, polis ''bu seferlik kültürel bilgisizlikten dolayı ihtar vereceğiz ama ikinci kez olursa kocasını alıp götürmemiz lazım. Anlatın ona ne sebebten ve kim olursa olsun dövmek, kaba kuvvet yasaktır burada''
Kadına anlatmaya çalışıyorum. Anladım diyor. Son bir kez elime sarılıyor. Çocukları okşuyorum. Polis arabasına biniyor, çocukları ile. ''Korkma kızım, herşey düzelecek'' diye sesleniyorm. El sallıyor şimdi.
Diğer iki polisle, yaşlı adamla ardlarından bir süre baka kaldık. Allak bullaktım. Kadın polis bana ve yaşlı adama ''şimdi kimliklerinizi, gerektiğinde şahitliklik yapabilmeniz için, tesbit etmemiz lazım'' dedi. Hüviyetlerimizi not ettikten sonra geriye verdiler. İkimizle tokalaştılar ve yardımlarımız için çok teşekkür ettiler. Kadın polis tam arabaya binerken bana ''sizin kadar çocuk şarkısı söylemekte kabiliyetsiz birini görmemiştim ama buna rağmen son derece başarılı oldunuz. Bu ali baba şarkısını öğrenmeye çalışacağım''.

Polisler ortadan kaybolduktan sonra yaşlı adama teşekkür ettim. ''Eşime bunu anlatınca inanmayacağına eminim'' dedi ve köpeği ile evinin yolunu tuttu.

Arabama oturdum ama hemen anahtarı çeviremedim. Genç anneyi, bu küçük sevimli ikizleri düşündüm. Bu genç insan benim kızım olabilirdi, bu çocuklar benim torumlarım olabilirdi. Ama olmadı, ben hayatın güneşli yakasında doğdum. Hiç savaştan, umutsuzluktan kaçmak zorunda kalmadım. Hep seçeneğim oldu. Küçücük bir mutluluk ve huzur içinde yaşam için çocuklarımın hayatını tehlikeye atmak zorunda kalmadım.

Ama dediğim gibi tüm bunlar sadece tesadüflerden ibaret...

Yolun açık olsun genç kadın , umarım mutlu bir gelecek bekliyor bu sevimli çocuklarını ve seni...

On dakika kadar sonra hiç bir şeyi eksik olmayan ana okulundan torunumu aldım.

Hayatı anlamak zor bazen...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder