Bu sabah yine, her zaman fırsat bulduğumda yaptığım gibi, facebook'ta Türkiyedeki dostların yazdıklarına ve basındaki manşetlere baktım.
Dün ünlü boksör Muhammed Ali'yi kaybettik. Gayet tabii ki türkiyedeki medya da, facebooktaki kayıtlarda da, dünyanın her yanında olduğu gibi sevgi ve saygı ile bir anma vardı.
Ama aklıma bir soru takıldı...
Muhammed Ali, ABD nin Louisville kentinde değilde, mesela Konyada dünyaya gelmiş olsa ne olurdu?
Bazen dünyayı anlamaya çalışırken, ilk önce kendimizi anlamamız gerektiğini düşündüğümden, aklıma böyle tuhaf sorular takılır.
Evet, diyelim ki Ali 1942 yılında konyada dünyaya gelir. İsmi de mehmet ali olsun. Teni koyu renkli olduğundan, ''zenci veya arap ali'' diye anılmaktadır. 12 yaşındayken gerçekten boks sporu ile tanışır. Zaman geçer milli takıma katılır, olimpiyatlarda madalya kazanır. Günün birinde nasıl olmuşsa, gerçekten de ağır siklet dünya şampiyonudur. Onunla gurur duymayan kimse yoktur artık Türkiyede.
Ama lafı uzatmayalım, günün birinde, durup dururken hrıstiyan olmaya karar verir. Adını değiştirir, Benim adım bundan sonra Aleks. Herkes beni böyle anacak, der.
Hrıstiyanlığa geçmesinin ve adını değiştirmesinin sebebini soran gazetecilere,
Acaba o devirlerde, bu konyalı aleks türkiyede hayatta kalabilirmiydi? Yoksa, bir ''vatanseverin'' suikastına kurban mı giderdi? Hapislerde mi çürürdü? Linç mi edilirdi? Ya çoluk çocuğu, eşi?
Peki günümüzde?
Bu konyalı aleks'i hala sevecek miydik? Hangilerimiz ''Nur içinde yat, aleks'' mesajlar verecektik, vefat ettiğinde, facebookta? Bilemiyorum.
Buna herkes kendi kendine karar versin.
Bence kendimizi kavramadan, tarihi anlamak zor.
Ama kendimizi kavramak içinse tek ama en zorlu koşul var;
Dürüst olabilmek...
Bazen dünyayı anlamaya çalışırken, ilk önce kendimizi anlamamız gerektiğini düşündüğümden, aklıma böyle tuhaf sorular takılır.
Evet, diyelim ki Ali 1942 yılında konyada dünyaya gelir. İsmi de mehmet ali olsun. Teni koyu renkli olduğundan, ''zenci veya arap ali'' diye anılmaktadır. 12 yaşındayken gerçekten boks sporu ile tanışır. Zaman geçer milli takıma katılır, olimpiyatlarda madalya kazanır. Günün birinde nasıl olmuşsa, gerçekten de ağır siklet dünya şampiyonudur. Onunla gurur duymayan kimse yoktur artık Türkiyede.
Ama lafı uzatmayalım, günün birinde, durup dururken hrıstiyan olmaya karar verir. Adını değiştirir, Benim adım bundan sonra Aleks. Herkes beni böyle anacak, der.
Hrıstiyanlığa geçmesinin ve adını değiştirmesinin sebebini soran gazetecilere,
Benim atalarım, osmanlının, yani müslümanların habeşistandan çalıp, köleleştirdikleri insanlar. Şimdi bu adımı atmakla, onların benim atalarıma ve bana verdikleri kölelik kimliğimi ardımda bırakıyorum. Sizlere soruyorum, atalarımı köleleştiren insanlarla nasıl aynı dine inanabilirim?Sanki tüm bunlar yetmezmiş gibi, askere gitmeyi ''Bana kişisel olarak bir zarar vermemiş insanları, başkalarının emri ile öldüremem, evlerini yakamam'' diyerek reddeder.
Acaba o devirlerde, bu konyalı aleks türkiyede hayatta kalabilirmiydi? Yoksa, bir ''vatanseverin'' suikastına kurban mı giderdi? Hapislerde mi çürürdü? Linç mi edilirdi? Ya çoluk çocuğu, eşi?
Peki günümüzde?
Bu konyalı aleks'i hala sevecek miydik? Hangilerimiz ''Nur içinde yat, aleks'' mesajlar verecektik, vefat ettiğinde, facebookta? Bilemiyorum.
Buna herkes kendi kendine karar versin.
Bence kendimizi kavramadan, tarihi anlamak zor.
Ama kendimizi kavramak içinse tek ama en zorlu koşul var;
Dürüst olabilmek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder