28 Ağustos 2016 Pazar

60 yaşın bitiminde abbasla bir sohbet...

Dur abbas, dur. Akşam olmasına oldu ama koy bir kenara sihirli seccadeni, kırbacını.

Biliyorum bir dolunay çıkacak gece ve şu havuzun kenarındaki ağacın gölgesinde hayretlerle bakacağım bu aya sanki ilk kez görmüşçesine.

Uğraşma abbas, geçmez ki bu kalp ağrısı. Hem sonra, neden geçsin ki bu ağrı? Sadece sevinçler değildir, bizi biz yapan. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Neden getiresin ki ilk sevgiliyi buraya, tozu dumana katarak? Gerek yok abbas, ben sevgilerimi hüviyetim gibi hep yanımda taşırım.


Biraz tuhaf olmaz mı, gençliğimi yeniden yaşamak istemem? Tuhalıklıktan ötürü biraz da nankörlük olur bu, abbas.  İkinci bir gençlikte yine bu kadar şanslı mı olacağım? Yine mi en muhteşem sevgililer, eşler, dostlar benim olacak? Yine mi o şahane şehirde doğacağım? Yine mi o güzel mahallelerde mi büyüyeceğim? Bunun güvencesini sen mi vereceksin? Senin de gücün yetmez buna abbas.


Sen de biliyorsun, abbas; hükmünün geçmediğini zamana. Sen sadece bir şiirin kahramanısın abbas. Cahit üstadın bizleri teselli etmek için yazdığı bir şiirin kahramanı.


Zamanın hükmüdür, yaşadığımız ve yaşayacaklarımız. Müsaade et, kabullenelim çocuklarımızı, torunlarımızı zamanın hediyeleri olarak. Alıp götürdüğü sevdiklerimizle paylaşabildiğimiz anlar gibi...

Ah be abbas. Otur oturduğun yerde. Gel, uymayalım bu akşam şeytana...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder