2 Temmuz 2011 Cumartesi

Dinlerin çıkmazı veya neden dinler tanrıya karşıdır?

Hemen baştan söyliyeyim, burada söz konusu olan tanrı veya allah kavramı, tevrat, incil ve kuranda temel alınan tanrı kavramıdır. 

Bu dini temellendiren kitaplardaki tanrı kavramının ana özelliklerini aklımın yettiği kadarı ile sıralamak isterim; 

- Gücü herşeye yeter,
- Sonsuzdur,
- Her şeyi yaratan odur,
- Onun iradesinin dışında herhangi bir şeyin olması imkansızdır.
- Esirgeyen odur.

Tamam mı? Tamam...Umarım karşı çıkanınız yoktur.

Şimdi de gelelim, dinlerin kendi görüş açılarından kendilerine edindikleri görevlerine. Daha doğrusu dinlerin varoluş temeline. Burada konuya gerçekten dinlerin kendilerini görmek istedikleri gibi eleştirisiz yaklaşmak istiyorum.

- Dinler neyin doğru neyin yanlış olduğunu insanoğullarına (kızlarına da) öğretirler. 
- Günah nedir? Sevap nedir?
- Tanrıyı sevmek, 
- Haklıyı haksızdan ayırmak,
- İyi ve kötü kavramlarını belirlemek,
- İbadet etmeyi öğretmek,
- Gerektiğinde işlenen günahın derecesini belirleyip cezalandırmak,
- İnsanların nasıl yaşamaları gerektiğini belirlemek.

Aslında bu listeyi epeyce uzatabiliriz ama sanırım şimdilik bu kadarı yeter.

Şimdi önümüze büyük bir sorun çıkıyor. 


Dinler tanrının onu tanrı kılan özellilklerini kendi varoluşları ve öğretileri  ile inkar ediyorlar.
Nasıl mı?


Dinlerin iddialarına bir bakalım;

İnsanlar tanrının iradesinin dışında yaşarlar.
İnsanlar, tanrının olmasını istemediği kötülükleri yapabilirler ve günah işleyebilirler. Demek ki insanlar tanrının iradesinin dışında olumlu yada olumsuz yaşayabiliyorlar. Onun kontrolü dışında suç ve günah işleyebiliyorlar. Tanrı bunu engelleyemiyor. Onun için dine ihtiyaç var. 

Tanrı kusursuz kul yaratamıyor.
Herşeye gücü yeten tanrı, kendi yarattığı insanı kendi istemlerine uygun yaratamıyor mu? Dinler bunun böyle olduğunu mu bize anlatmak istiyorlar? Yani tanrının gücü bu dünyada değil, sadece öteki dünyada geçerlidir, demek mi istiyorlar? Hatta bu tanrı genellikle yanlış insanda yaratıyor, başka dinlere inanan kafirler (her dinin camiası bir azınlıktır), dinsizler, eşcinseller falan gibi. Yoksa onları yaratan tanrı değil mi? 

Tanrının yanısıra başka güçler de var.
İnsanlara günah işleten tanrı değilde şeytan. Bu kötü melek, allem kallem eder tanrının kullarını tanrıya karşı kışkırtır. Tanrıda ne yapacağını bilemez. Ne kadar tuhaf bir tanrı anlayışı. Dinlerin bize imaa etmek istediği tanrının gücü ne insanlara yetiyor, ne de şeytana. Şeytan yetmiyormuş gibi, birde cinler, periler, melekler var. Sonsuz bilge ve güçlü tanrının bunlara neden ihtiyacı var? 

Tanrının gücü herşeye yetmez, insana ihtiyacı var.
Ve üstelik yedi günde kainatı yaratan bu tanrı o denli güçsüz ki, dünyada kendi düzenini kurabilmek için insanlara ihtiyacı var. Tüm dini kitaplarda söz konusu olan hak düzenini kurabilmek için, bazı insanlara özel görevler verir. İnsanları doğru yola getirin. Yola gelmeyen kafirleri kesin. Şu sülaleyi yok edin. Benim kurallarımı çiğneyenleri taşlayın falan gibi. Her şeyi yaratan tanrının işi insanoğluna kaldı. Yani biz insanlar olmasak tanrının gücü hak düzenini kurmaya yetmiyor. Kafirleri, günahkarları öldüremiyor. Tanrı ancak bizim aracılığımızla cezalandırabiliyor. Sonuç olarak, bu zayıf tanrının insanlara daha doğrusu dine ihtiyacı var.

Tanrıyı kandırabiliriz, o kimin iyi bir insan olduğunu bilmez.
Biz insanlar ona adanmış bir binada veya bir yerde bir takım ritualler yaparak ona iyi insan olduğumuzu anlatabiliriz. Kim bu ritualleri daha sık yaparsa, tanrı onun iyi bir insan olduğuna kanaat getirir. Hatta tanrıyı ufak tefek hediyelerle, adaklarla, kurbanlarla lehimize karar vermesini sağlıyabiliriz. 

Tanrı arada bir fikir değiştirir.
Dinler tanrının yaptığı herşeyin en doğrusu olduğuna inanmazlar. Yazdığı kader yazısını, bizlerin duaları, istemleri sonucunda değiştireceğine inanırlar. Demek ki, dinler dualar ve yalvarmaların sonucunda tanrının arada bir fikir  değiştirdiğini iddia ediyorlar. Hatta bir tane değilde bir kaç tane dinin olmasıda, dinlerin bizlere kanıtlamak istediği  tanrının bu tutarsız yönü ile ilgisi var. İnsanlara önce tevratı yolluyor, baktı tutmadı iki bin yıl kadar sonra bir kitap daha, 650 sene kadar sonra bir kitap daha. Bu kitaplar genelinde birbirine benzeselerde aralarında bir sürü pratik konularda büyük farklılıklar var. Yani vakit geçtikçe tanrı tavır ve fikir mi değiştiriyor? İnsanoğluyla başa çıkamadığı için yeni yöntemler mi denemekte? Bu benim iddiam değil, dinler böyle olduğunu söylüyorlar.

Bu listeyide oldukça uzatmak mümkün, bu kadarında bırakalım.

Yukarıda yazdıklarımı kısaca bir cümlede özetlemem gerekirse şöyle yazmam gerekir;

Eğer tanrı dünyayı, insanları olmaları gerektiği gibi yaratsa (yaratabilse) dinlere ihtiyaç kalmaz. Dinlerin varlığı bunun böyle olmadığının bir kanıtı. Veya dinler bunun böyle olduğunu söylüyorlar. 

Şimdi burada bazılarımız itiraz edebilir;

''Hayır, tanrı isterse herşeyi yapabilir. Yapmamasının bir sebebi var. Tanrı bu geçici dünyada, bizleri çeşitli imtahanlardan geçirerek, hangimizin cennete gidecek, iyi ve sadık kulu olduğunu anlamak istiyor.''

İşte ''kaş yapayım derken göz çıkarmak'' diye buna denir.

Yani tanrı ne yarattığını bilmiyor da, denetim alanı olarak dünya gibi bir yere ihtiyacı var. Bence dinler bize herşeyi istediği gibi yaratan, iradesinin dışında hiç bir şeyin varolamadığı, gücünün herşeye yeten bir tanrı yerine öfkeli, ne yaptığını bilmeyen, arada bir fikir değiştiren, kendi görüşlerini paylaşmayanları düşman ilan eden, dalkavukları ödüllendiren bir aşiret ağasını anlatmaktalar.

Bence bu durumda ya dine inanılır, yada tanrıya. Tanrı varsa, din olamaz. Tanrı yoksa, dinin bir anlamı kalmaz. İşte dinlerin içinden çıkamayacakları ve kendilerinin yarattıkları labirent.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder